Okul öncesi Öğretmenleri Paylaşım Yeri

25 Haziran 2011 Cumartesi

0-6 Yaş Dönem Gelişim Dönemleri

AHLAK GELİŞİM KURAMI
Kohlberg, ahlâkî gelişimi üç düzey ve her düzeyde ikişer dönem olmak üzere altı dönemden oluşan bir kuram önererek Piaget’nin görüşlerini genişletmiştir.
Bunlar ;
Dönem: Gelenek Öncesi Düzey
1.Dönem: Ceza – İtaat 
2. Dönem: Çıkara Dayalı Alış Veriş 
Dönem: Geleneksel Düzey
3. Dönem: Kişiler Arası Uyum
4. Dönem: Kanun ve Düzen
Gelenek Ötesi İlkelere Dayalı Düzey
5. Dönem: Sosyal Anlaşma 
6. Dönem: Evrensel Ahlaki İlkeler
Bizi ilgilendiren gelenek öncesi dönemdir.Bu dönemde çocuk kültürünün getirdiği iyi ve kötü, doğru ve yanlış kavramlarına açıktır, ortak davranış kurallarına uyar. Birinci dönem yani ceza itaat dönemi 4-5 yaşları kapsamaktadır.
Bu dönemde davranışın doğruluğuna yada yanlışlığına bakılır.Örneğin  çocuk eğer ahlaki olarak hata yapmışsa cezalı, doğru olanı yapmışsa değildir. Birinci evre son derece ilkel özellikler taşır. Çocuk bütün sorunlara fiziki cezalarla çözüm arar. 
Zıddı olan doğru davranış düşüncesi de ödül getirir kanısındadır. Tek tip ve yüzeysel bir düşünüş egemendir. Olgu ve olayların sonuçlarına bakarak karar verilir.
Çocuğun bu özellikleri dikkate alındığında bir ebeveyn olarak nelere dikkat etmeliyiz? Çocuk yaptığı davranış cezalandırılmışsa yanlış cezalandırılmamışsa doğrudur şeklinde bir düşünce içerisindedir. Bu yüzden bu dönem de ebeveynlerin dikkat etmesi gereken nokta bir davranışı cezalandırırken iyi düşünmeleri gerekir.
Çocuk yaptığı doğru bir davranış cezalandırıldığında bunun yanlış olduğu kanısına varır ve öğrenir. İlerde bu doğru dvranışı yapma olasılığı düşer. Çocukta bu yaşta davranışın doğru veya yanlışlığından çok sonuçları önemlidir. Örnek verirsek bir çocuk annesine yardım ederken on tane tabağı düşürüp kırmıştır.Bir başka çocuk ise annesi yokken şeker kasesini düşürüp kırmıştır. Bu dönemde ki çocuğa hangisinin daha suçlu olduğu sorulduğunda tabakları kıran çocuğu göstermektedir. Tabakları kıran çocuk annesine yardım ettiği halde çocuk suçlu olarak onu seçmiştir.Çünkü çocuk davranışın sonucunda meydana gelen zararın büyüklüğüne göre doğru yanlış ayrımı yapmaktadır.





SOSYAL ÖĞRENME KURAMI
Kısaca sosyal öğrenme kuramından bahsedersek ;
Bandura gözlem yoluyla öğrenmeden bahsetmiştir. Gözlem yoluyla öğrenme, öğrenme sürecinin önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. İnsanlar gözlem yoluyla çeşitli davranışları öğrenmektedirler. İletişimin ve görsel teknolojilerin gelişmesiyle birlikte gözlem yoluyla öğrenme sürecini anlamak insan davranışlarının kontrolünde ve yordanmasında önemli bir yer tutmaktadır. 
Yolda araba kullanırken önünüzde giden bir arabanın çukura düştüğünü görürseniz yolun o bölümünden geçmemek için yönünüzü biraz değiştirirsiniz. Bir başka deyişle, önünüzde araba kullanan sürücünün davranışını taklit etmezsiniz. Gözleyerek öğrendiğiniz “bilgi”yi bilişsel işlemden geçirir ve daha detaylı bir şekilde kullanırsınız. Gözlem yoluyla öğrenme basit bir taklitten çok karmaşık bir süreçtir. 
Bandura saldırgan davranış gösteren bir yetişkinin davranışının ödüllendirildiği, cezalandırıldığı ve ne ödül ne ceza aldığı üç farklı filmi üç çocuk grubuna izlettirmiş ve bir sonraki aşamada çocukların saldırgan davranışlarını gözlemiştir. Beklendiği gibi, ödüllendirilen modeli izleyen çocuklar en saldırgan, cezalandırılan modeli izleyen çocuklar da en az saldırgan davranışı göstermişlerdir. Böylece, dolaylı yaşantının veya bir başkasının yaşantısının da çocukların davranışlarını etkileyebileceği görülmüştür. Başka birisinin davranışlarının ödüllendirildiğini gözleyen çocuğun davranışının görülme sıkılığının artacağı görülmüştür.
 Bandura gözlem yoluyla öğrenme sürecini dört temel aşamada incelemektedir. Bunlar Dikkat etme, hatırda tutma, davranış meydana getirme ve güdüleme süreçleridir.
Sonuç olarak, gözlendiği varsayılan davranış gösterilemiyorsa, birey modelin ilgili davranışını gözlememiş, o davranışı hatırlamamış, bu davranışı gösterecek fiziksel yeterlikten yoksun veya davranışı göstermek için yeterli teşvik görmemiş olabilir. 
Sosyal öğrenme kuramına göre ;
Sosyal öğrenme kuramından kısaca bahsettiğimize göre bu kuramdan ebeveyn olarak nasıl faydalanabiliriz ve nelere dikkat etmeliyiz ? Bandura ya göre başkalarının deneyimlerini gözlemleyerekte öğrenebiliriz. Yani 0-6 yaş arası çocuğun en çok temas kurduğu aile bireyleri olarak doğru veya yanlış davranışlarımıza dikkat etmeliyiz.Çocuklar büyürken model aldıkları insanlar en yakınlarındaki aile bireyleri olurlar. Erkek çocuk kendisine babayı kız çocuk da anneyi kendine model olarak seçer ve aklından büyüdüğümde annem gibi veya babam gibi olmak istiyorum der. Bu yüzden aile bireyleri bir model olarak dvranışlarında dikkatli olmaları gerekmektedir.
Model alınacak davranışlar belirlenmelidir.Hangi davranışların model alınması isteniyorsa o davranışlar açıkça gözle gözlenebilir şekilde sergilenmelidir.Ebeveynler çocuklarına uygun pekiştireçleri vermelidir.Ve çocuklarının gözlemlediği davranışları yapabilmeleri için uygun ortamlar sağlanmalıdır. Çocukların bireysel özellikleri dikkate alınmalıdır.

KİŞİLİK GELİŞİM KURAMI
Freud'a göre insan kişiliğinin üç temel birimi bulunmaktadır. İd, ego ve süperego. Diğer bir tanımla, altbenlik, benlik ve üstbenlik.
İd, kişiliğin temel sistemidir. Ego ve süperego ondan ayrımlaşarak gelişir. İd, kalıtsal olarak gelen, içgüdüleri içeren ve doğuştan var olan psikolojik eğilimlerin tümüdür. Ruhsal enerji kaynağı olan id, diğer iki sistemin çalışması için gerekli olan gücü de sağlar. 
Ego, İd'i denetim altında tutmaya çalışan kişilik birimidir. Ego, organizmanın gerçek nesnel dünyayla alışverişe geçme ihtiyacından varlık bulur. Açlığın giderilmesi için aç insanın yiyeceği arayıp, bulup yemesi gerekir. Bunun için dış dünyada var olan yiyeceğin gerçek algısıyla yiyeceğin zihinsel imgesini birbirinden ayırmayı öğrenmek zorundadır. Dolayısıyla belleğindeki imgeye uygun bir yiyeceğin görüntüsünü ya da kokusunu duyu organlarıyla araştıracaktır.
Kişiliğin üçüncü ve en son gelişen sistemi süperego'dur. Bu sistem çocuğa ana-babası tarafından aktarılan ve ödül ve ceza uygulamalarıyla pekiştirilen geleneksel değerlerin temsilcisidir; kişiliğin ahlaki yönüdür. Gerçekten çok, olması gerekeni temsil eder, hazdan çok kusursuzluğa ulaşmak ister. Süperegoyu ilgilendiren husus bir şeyin doğru ya da yanlış olduğuna karar verip, toplum tarafından onaylanmış değer yargılarına göre davranmaktır.
Freud; kişilik gelişiminde bebeklik ve çocukluk yıllarında geçirilen yaşantıların önemini vurgulamıştır. Freud; yaşamın ilk beş yılında geçirilen yaşantıların, yetişkinlik yıllarındaki kişilik özelliklerinin temelini oluşturduğunu ifade etmiştir. Freud, kişiliğin doğumdan itibaren Oral, Anal, Fallik, Latent (Gizil) ve Genital olarak adlandırılan beş psikoseksüel gelişim dönemi içerisinde geliştiğini belirtmiş ve gelişim dönemlerini, bireye haz veren ve doyum sağlayan haz bölgelerine bağlı olarak açıklamıştır. Çocuğun her bir gelişim döneminde karşılaştığı temel gereksinimlere doyum bulması gerekmektedir. Ancak, çocuk herhangi bir gelişim döneminde temel gereksinimlerine yeterince doyum sağlayamaz ve aşırı engellenirse ya da aşırı ölçüde doyum sağlar ve bağımlılık geliştirirse, çocuk içinde bulunduğu bu döneme saplanır. 
Oral dönemde temel haz kaynağı emmedir.0-1 yaş arasını kapsamaktadır.Annenin çocuğunu memeden erken kesmesi ya da aksine çok uzun emzirmesi çocuğun bu döneme bağlı kalmasına neden olur ve çocuk ilerde ciddi sorunlar yaşayabilir.Emme ihtiyacı sonraki yaşamında da sürebilmektedir. Annenin dikkat etmesi gereken şey çocuğunu emzirmekten zamanında ve yavaş yavaş kesmesidir. Çocuğun birden bire sütten kesilmesi çocuğun yaşama küsmesine yol açar.Bunu yapan anneye karşı çocuk düşmanca bir tavır sergileyebilir.
Anal dönem 1-3 yaş arasını kapsamaktadır.Bu dönem idrar ve dışkı çıkarma ile ilgilidir.Ebeveynler sinirli, hoşgörüsüz ve ceza ile tuvalet eğitimi verdiklerinde çocuğun bu döneme bağlı kalmalarına neden olurlar.Özellikle annenin bu dönemde ki tutumu çocuğun ileride sahip olacağı karakter özelliklerini önemli ölçüde etkiler.
0-6 yaş dönemi incelediğimiz için son olarak Fallik döneme değineceğiz. Bu dönem 3-6 yaş arasını kapsamaktadır.Çocuklar bu dönemde genital organlarından zevk aldıklarını keşfederler. Fallik dönemde haz merkezi, cinsel organlardır. Bu dönem içerisinde çocuklar cinsiyetlerine özgü çatışmalar yaşarlar. Çocuklar, karşıt cinsiyetten ana babasına karşı bilinçli olmayan duygusal, cinsel bir yakınlık duyarlar ve kendi cinsiyetindeki ana babasının yerini almak isterler. Ancak bu arzu ve isteklerinden dolayı kendi cinsiyetlerindeki ana babaları tarafından cezalandırılacakları beklentisi çocuklarda kaygıya yol açar. Freud, erkek çocukların yaşadığı bu çatışmayı “Oedipus karmaşası” ve kız çocukların yaşadığı bu çatışmayıysa “Electra karmaşası” olarak adlandırmıştır. Fallik dönem içerisinde çocuklar, kendi cinsiyetinden ana babayı model alarak kendilerini onlarla özdeştirirler ve yaşadıkları bu çatışmaları çözümlerler. Böylece, çocuklar kendi cinsiyetindeki ana babayla özdeşim kurarak cinsel kimliklerini geliştirirler.
Çocuğun bu dönemdeki sorularına aldatmaca cevaplar verilmemelidir.Çocuğun anlayacağı şekilde ve doğru yanıtlar verilmezse bu sorular ve sorunlar çocukta birer karmaşa biçimine dönüşebilir ve sürer gider.

Erikson’un psikososyal gelişim kuramına göre, insan yaşamı boyunca sekiz gelişim döneminden geçmektedir. Her bir gelişim döneminin  kendine özgü farklı gelişimsel hedefleri vardır. Birey her gelişim döneminde farklı bir çatışma ve ya karmaşa ile karşılaşır.
Bireyin herhangi bir gelişim dönemindeki hedeflerini gerçekleştirebilmesi için, o dönemde karşılaşmış olduğu çalışmaların ya da karmaşıkların üstesinden gelmesi gerekir.
 Gelişim Dönemi                  Karmaşa
   0-1    Yaş               Güven-Güvensizlik
   1-3 Yaş               Özerklik-Utanç-Kuşku
   4-6    Yaş             Girişimcilik-Suçluluk
   7-11    Yaş                Başarı-Aşağılık duygusu
12-17   Yaş               Kimlik- Rol karmaşası (kimlik bocalaması)
   18-25   Yaş               Yakınlık-Yalıtılmışlık
   26-45   Yaş               Üreticilik-Durgunluk
   40-+    Yaş               Benlik bütünlüğü-Umutsuzluk
0-6 yaş dönemi kapsayan dönemler Güven-Güvensizlik, Özerklik-Utanç-Kuşku ve Girişimcilik-Suçluluktur.
0-1 yaş güven-güvensizlik döneminde bebeğin ilgi,sevgi,şefkat, beslenme gibi duygularının yerinde ve yeterince karşılanması önemlidir.  Yaşamın ilk yılında hayatta kalabilmek için bağımlı olduğu ana-babasının ya da onların yerine geçen kişilerin bebeğin temel gereksinimlerini düzenli bir biçimde karşılayıp karşılayamamaları, bebekte insanların güvenilir ya da güvenilmez oldukları biçiminde bir duygunun yerleşmesine yol açmaktadır. Eğer bebeğin ana- babası ya da onların yerine bakımını üstlenen kişiler, bebeğin beslenmesi, sevilmesi, rahatı ve güvenliğinin sağlanmasında tutarlı bir biçimde gereken titizliği gösterirlerse, bebek de diğer insanların ve kendi dışındaki dünyanın güvenilir olduğunu özümseyecektir. Aksi halde bebek, daha yaşamın ilk yılı içinde çevresindeki insanlara güvenmemeyi öğrenecek, muhtemelen bu dönemde öğrenmiş olduğu güvensizlik duygularını giderek tüm insanlara genelleyecektir. 
Ebeveynlerin bebeğin beslenmesinde, ihtiyacı olan ilgi, sevgi ve şefkati alabilmesinde gereken titizliğin göstermesi durumunda; bebeğin metabolizması daha dengeli çalışacak, her istediğinde yanında kendisini koruyan ve ilgilenen bir yetişkinin varlığı bebeğin gelecekle ilgili korku ve kaygılarını hafifletecek böylece bebek de kendini rahat ve güven içinde hissedecektir.
1-3 yaşları arasını kapsayan  Özerkliğe Karşı – Kuşku ve Utanç Duygusu  döneminde yaptıkları eylemler karşısında aşırı ölçüde kısıtlama ve aşırı ceza görüp görmedikleri önemlidir.  Birinci yaş ile üçüncü yaşlar arasını kapsayan bu dönemde, uygun bir bakım ile temel güven duygusunu edinmiş olan bebek, artık kendi davranışlarının kendine ait olduğunun farkına varmaya başlar.
Ebeveynler çocukların girişimlerinde aşırı kısıtlayıcı olurlarsa ve çocuğun çeşitli davranış ve eylemlerinden ötürü aşırı tepkide bulunurlar ve cezalandırırlarsa çocukta beğenilmeme duygusu ve kuşku oluşur.Yaptığı davranışların doğrulundan emin olamaz ve kuşku ile yaklaşır.
Bu dönemde çocukta “Ben ne olacaksam oyum” düşüncesi oluşur.
Ve 3-6 yaş arasını kapsayan Girişimciliğe Karşı  Suçluluk Duygusu dönemin de çocuk artık büyüklerin arasındadır ve bahçe,sokak,anaokulu gibi yeni yaşam alanlarına açılır.Kendi başına öğrenmeye başlar;bir şeylerin ardından gider ve merakla inceler.Çocuk kendi başına girişimlerde bulunur ve bu girişimlerde ne denli başarılı olduğu ebeveynler tarafından desteklenmesine ve merakının giderilmesine bağlıdır.Çocuk ilgilendiği konular için eleştirilirse merakı girelimezse ve destek olunmazsa çocukta suçluluk duygusu oluşacaktır.
Doğal merakından dolayı çok sık azarlanan ve engellenen çocukta, suçluluk duygusu gelişmektedir.Girişkenliği ebeveynleri,öğretmenleri tarafından cezalandırılan çocuk,gerek bu dönemde gerekse yaşamın gelecek dönemlerinde yaptıklarının yanlış olduğunu düşünüp suçluluk duyabilir.Ancak,çocuğun her yaptığı şeyin onaylanması da ahlak gelişimini olumsuz etkileyebilir.
 Girişimciliği engellenmiş,suçluluk duyguları gelişmiş olan bu dönem çocukları daha ürkek, pasif,bağımlı olabilmekte ve yoğun yetersizlik duyguları gösterebilmektedir.
Çocuk bu dönemde “ Hayal ettiğim şeyi olacak kişiyim” inancına sahiptir.






CİNSEL GELİŞİM
Küçük çocuklar, kendi bedenleriyle çok ilgilidirler. Bebekte annenin kendisini hep seveceğinden hep isteyeceğinden onu hiç terk etmeyeceğinden emin olma duygusu çocukta "temel güven" duygusunun temelini oluşturur. 
Böylece çocuk önce kendisini devamlı seven koruyan anneye güvenir sonra korunduğu sevildiği için kendi benliğini sevilen sevilmeye değer olarak hisseder. Eğer bebeğin ihtiyaçları tutarlı olarak karşılanmazsa bir güvensizlik duygusu geliştirebilir. 
1-3 yaş arası dönemin en belirgin özelliği çocuğun istemli hareketler yapabilme yeteneğinin gelişmesidir. Ve bu yaş arası en önemli olaylardan biri tuvalet eğitimidir.Erken yaşta verilmek istenen tuvalet eiğitimi çok sakıncalıdır.Ortalama olara tuvalet eğitimi 20-24 aylıkken verilmelidir.Ve çocuğun bedensel yapısı ve hazır olup olmadığına ebeveynlerin dikkat etmesi gerekmektedir.
Cinsiyetle ilgili bilgi çocuğa bedenini kendi cinsel organını ilk keşfettiği anda verilmelidir. Çocuk karşı cinse karşı ilgi duymaya başladığın ebeveynler ‘Bu yaşta aşk olmaz, ayıp değil mi?’ tavrı ile kendisini suçlamasına neden olmamalıdırlar. Ebeveynlerin Tutarlı, abartısız ve anlayışlı bir yaklaşımla onları dinlemesi gerekmektedir.
3-6 yaşında çevresine merak duymaya başlayan çocuğun, çevresindeki grup içinde bir seçim yapması doğaldır. Zaten yaşadıkları da sevgi aslında. Bazen çok belirgin davranışları gözardı etmek, üzerinde çok fazla durmamak, ilgiyi dağıtmak da gerekebilir. Ağızdan öpüşme isteği sık rastlanıyor bu yaşta. Ebeveynlerin ‘Ağızdan öpüşme hasta olursun. Yanağını, elini öp ‘ demesi daha doğrudur.. ‘Aşık oldum’ dediğinde, ‘Tabii arkadaşını seveceksin’ denmeli. ‘Farklı’ derse de ‘Çünkü o senden farklı’ diye açıklamalı. Yasaklama ve özendirmeden kaçınmak önemli.
Çocuğumuzu kendi yatağında yatırmanın da onun cinsel gelişimi için çok önemli olduğunun altını bir kez daha çizmek gerekir. Özellikle 3 yaşından itibaren ebeveynler ve çocukları aynı odada ve aynı yatakta uyumamaya özen göstermeleri gerekiyor.  Birinci nokta çocuğun bağımsızlığının desteklenmesi açısından önem taşıyor. Çünkü bu dönemde çocuk birey ve karşı cins birey olma çabası içerisinde oluyor. Anne ve babanın yanında yatma isteği çocukların kafasındaki karmaşayı artırabiliyor. Çocuklarımızın cinsel gelişimi esnasında bastırıcı ve yasaklayıcı önlemler ne kadar zararlıysa  kontrolsüz ve aşırı hoşgörülü tutumlar da bir o kadar yanlış sonuçlar doğurabilir.3-6 evresinde ebeveynlerin çocuklarla banyoya çıplak girmesi de başka bir sakıncalı davranıştır.Çünkü çocuklar bu dönemde erojen dürtülere açık olduğundan ebeveynlerin çocuklarıyla banyodayken giyinik olmalarına özen göstermeleri gerekiyor.
Çocuğun nereden geldiği ile ilgili sorularına Leyleğin getirdiği, kapının önünde bulunduğu,gibi masallar yaygındır. Doktordan ya da (çingenelerden alındığı) masalı da.. Çocuğa (nereden gediği)konusunda bilgi verme yasağı kimi zaman da susarak gösterilir. Bu yasak o kadar ağırdır ki, çocuk soru sormaması gerektiğini bilinçsizce hisseder.Sorusuna yanıt aldığı kimi zaman, ana babanın konuşma biçimleri, esrarlı ses tonları bu konuyu açıklamada serbest olmadıklarını ortaya koyar. Bu tavır çocuklarca (bununla ilgilenmek yasaktır) diye anlaşılır. Bu da çocukların meraklarını iki kat arttırır, araştırmalarını derinleştirir.Ama ne yazık ki,yapılanlar hep bir hata duygusuyla karışır.
Cinsel bilgi konusunda yardımsız olan çocuk, sonuçta doyumsuz bir merak edinir ve suçluluk duygusuyla yüklenir. En kötü, cinsel olayların pek güzel bir şey olmadığı, bu yüzden ilgilenilmemesi gerektiği sonucuna varır. Sonuçta ilgilenilen konunun yasak, pis ya da günah olduğu inancı yerleşir. Ebeveynlerin açık anlaşılır ve doğru bilgiler vermesi çocuğun ilerideki yaşamı açısından yaşayacağı sorunlar açısından büyük önem taşımaktadır.
Çoğu ebeveyn cinsel eğitimin çocuğa bu konuda bir şeyler anlatmk olduğu düşüncesindedirler. Oysa ebeveynlerin birbirlerine karşı davranışları çocuğun vücudunu araştırmasına keşfetmesine karşı tepkileri, tuvalet eğitimndeki tutumları, çocuğun sorularına verilen cevaplar ve cevap verme şekli, çocukların cinsel gelişimlerinde önemli rol oynar.
Sonuç olarak ebeveynler cinsel eğitime ne geç ne de erken başlamalıdırlar. Çocuğa istendiği and basit anlaşılır, gerçek, endişesiz cevaplar verilmelidir.Çocuklara verilecek cinsel eğitimde sabırlı ve hoşgörülü olmak endişeye kapılmamak, çocuğun seviyesine inmek, çocuğun gelecekteki cinsel yaşamının mutlu ve sağlıklı olması bakımından oldukça önemlidir.

DUYGUSAL GELİŞİM
0-1 yaş aralığında ilk gülücükler reflekstir. Bilinçli ilk gülücüklerin verildiği kişi ise annedir.Anneyi 3.haftadan itibaren tanımaya başlar ve ilk duygusal tepkisi ağlamadır.Fakat ilk birkaç ay ağlamalar reflekstir.
Bebeğin genel davranışlarına bakarak keyfi yerinde mi, yoksa sıkıntı içinde mi olduğu anlaşılabilir. Bebek büyüdükçe, hem duygusal davranışlarının türü hem de nedenleri belli olmaya başlar. Böylece, genel olarak görülen keyif ve sıkıntı yönündeki duygular, ileri yaşlara doğru özelleşmeye başlar.
Bebek, altı ıslandığında, üşüdüğünde, sancılandığında ve acıktığında sıkıntısını ağlayarak belli etmeye çalışır. Görünen bu tür duygusal davranışların belirtileri daha çok öfkeye benzer. Bu yüzden ikinci yaşın sonuna doğru, bebeğin sıkıntı veren durumlara karşı öfkelenmesi belirginleşir. Bir-iki yaşındaki bebek, elinden oyuncağı alındığında ya da istediğini yapması engellendiğinde de ağlar, tepinir. Bu davranış, kızgınlık duygusunu ne kadar sıklıkla ortaya koyup koymayacağını öğrenmesi açısından oldukça önemlidir. 
Ebeveyn, bebeğin ağlama davranışını sonlandırmak için her istediğini yapacak olursa eğer, bebek bundan sonra isteklerini ağlayarak ifade etmeye devam edecektir. Ebeveyn bunun yerine, bebeğe ağlaması bittikten sonra isteğini yerine getirmeyi taahhüt ederse, bebek bu davranışının pekiştirilmediğini görecek, isteklerini ifade etmek için mutluluk duygusunu ve ifadesini geliştirmeyi öğrenecektir. 
Duygusal gelişimde annenin rolü de çok önemlidir.
Anne, bebekte güvenlik görevi gören, güç ve enerji veren bir kaynak olarak görülür. Anne ile bebek arasındaki ilişkinin niteliği daha sonra ki gelişme aşamasının yani duygusal gelişimin niteliğini belirler. Duygular bu dönemde çocuğun dil sistemini de oluşturur. Çocuk, acı-sevinç duygularının dışa vurulması ile hoşnutluğu ya da hoşnutsuzluğu yanında, gereksinim ve isteklerini de iletme olanağı bulur.
Çocukta duyguların gelişmesinde çevreninde rolü büyüktür.bu dönemde sevgi duygusunun gelişmesi için çevren sevgi görmesi, şefkat duygusu gelişmesi için de şefkat görmesi gerekir. öfke hisseden bir çocuğun annesinden bir şey talep ettiğinde, annenin çocuğunun öfkesini dindirmek için yapacağı isteği, çocuğun bundan sonraki isteklerini de öfke ve kızgınlıkla ifade etmesine neden olur. Böylece çocuk öfkeli davranışlarının ödüllendirildiğini öğrenir. Aynı şekilde, isteklerini sakin ve mutlu şekilde ifade ettiğinde isteklerinin yerine getirildiğini gören çocuk da, ödüllendirilen davranışının öfke yerine sevinç ve mutluluk ifadesi olduğunu öğrenecektir.
Korku, bebekte bir yaşından sonra görülmeye başlar.İki yaşına doğru bebek genel olarak gürültüden, tanımadığı canlılardan yükseklere kaldırılmaktan, yabancı varlıklardan korkar. Bebekte korku yaratan etkinin iki özelliği vardır: 1. si beklenmedik anda bir etkinin birdenbire yapılması, 2. ise yabancılık ve değişik görünüşlülük.

Korku duygusunun altında güvensizlik duygusu vardır. İki yaşına kadar bebek, korktuğunda, ya annesine sarılarak ya da yürümeye başladıktan sonra bir eşyanın arkasına saklanarak kendini güven altına almaya çalışır. Çocuklarda masa altı ya da dar yerlere saklanıp oynama yaygındır.
Bütün duygu türlerinin ortaya çıktığı dönem okul öncesi dönemdir. Ebeveynler özellikle çocuğun isteğini öfke ağlama gibi durumlar karşısında yerine getirmemeleri gerekmektedir. Çünkü öfke ile bi isteğini gerçekleştiren çocuk bundan sonrak iisteklerini de öfkelenerek gerçekleştirmeye çalışacaktır.Çocukların duygusal durumları konusunda ebeveynlerin bilinçlenmesi gerekmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder